hesabın var mı? giriş yap

  • bu istikrarını koruyabilirse aşağı yukarı 2 yıl sonra sıra bana da geliyor hayırlısıyla...

  • a4 kağıt boyutlarının neden 210 mm ve 297 mm gibi küsüratlı sayılar olduğu.

    a serisi kağıtların en büyüğü alanı yaklaşık 1 metrekare olan a0 kağıdıdır. ve boyutları 841 milimetreye 1189 milimetredir. peki neden 1000 milimetreye 1000 milimetre değil? çünkü istenen şey kağıtlar ortadan 2'ye bölündüğünde oluşan yeni parçaların kenarlarının birbirine oranı değişmesin, aynı kalsın. böylece örneğin çizimleri farklı kağıtlarda farklı ölçeklerde gösterirken kağıttan kaynaklanacak oran bozuklukları yaşanmasın.

    bunun için kağıdımızın uzun kenarına a, kısa kenarına b diyelim. oran a/b.

    ortadan 2'ye katlandığında uzun kenar b kısa kenar ise a/2 olacak. oran b/a/2.

    yani istediğimiz şey a/b = 2b/a olması.
    *
    2b^2 = a^2

    buradan a/b oranını çekersek, bunun kök 2'ye eşit olduğunu görürüz. yani 1,414 gibi bir değer.

    eğer kağıdımızın uzun kenarının kısa kenarına oranı 1,414 olursa, siz kağıdı ortasından ne kadar bölerseniz bölün uzun kenarın kısa kenara oranı değişmeyecektir. bu yüzden a0 kağıdı 1 metrekare olsun ama aynı zamanda kenarlarının oranı 1.414 olsun istenmiştir. ve gene bu yüzden a0'ın 4 kere ortadan bölünmesiyle elde edilen a4 kağıdının boyutları 297 mm'ye 210 mm'dir.

    297/210 = 1,414

  • içinde bulunduğumuz bedenimizin aslında şu an yaşadığımız ve doğduğumuz dünyaya ait olmaması.

    ve altın takan herkesin aslında bir yıldız parçası taşıyor oluşu.

    yani, aslında hiçbirimiz dünyalı değiliz... hepimiz uzaylıyız. vücudumuzdaki hiç bir atomun asıl kaynağı dünya değildir. tek bir atomumuz bile dünyada oluşmamıştır.

    cümlelerle açalım...

    insanoğlunun hikayesi aslında birkaç yüz bin yıl once değil, taa kainatın oluştuğu andan itibaren, yani bundan yaklaşık 15 milyar yıl öncesinden itibaren başlıyor. yani şu anki yapımızı oluşturan ve vücudumuzda şu anda bulunan her element aslında 15 milyar yaşında. yani aslında hiç birimiz 4, 8, 15, 16, 23, 42 yaşlarında değiliz, hepimiz aslında çoook daha yaşlıyız.

    daha da açalım, en iyisi…

    fakat yazı biraz uzun, neden? çünkü, 15 milyar yıllık sürecin özetini çıkarmaya çalıştım. e bu da o kadar kolay olmuyor haliyle. 15 milyar seneyi birkaç dakikaya sığdırmak zor.

    ama önce şu bilgileri verelim.

    yukarda insan vücudu elementlerden oluşur demiştik... hadi lisede pek takmadın bunları, ama kesin breaking bad izlemişsindir, e o zaman bunu zaten biliyorsun...bu elementlerin vücutta bulunma oranları şöyledir; oksijen (65%), karbon (18%), hidrojen (10%), nitrojen (3%), kalsiyum (1.5%), fosfor (1.0%), potasyum (0.35%), kükürt (0.25%), sodyum (0.15%), magnezyum (0.05%) = 99.3% ve diğer...yani bedenimizin tamamı elementlerden oluşurken, hayatın kaynağı üç element olan oksijen, hidrojen ve karbon, vücudumuzda en fazla yer tutuyor(%93).

    peki bu kadar farklı element dünyada hiç yoktuysa, hiçbir zaman da olmadıysa, nerden geldi o zaman?

    ------------ giriş------------

    dünyada gördüğümüz herşey aslında 92 elementten yapılmıştır. bu yazılanları okuduğun ekran, elinde tuttuğun elma, bahçedeki ağaç, cebindeki telefon, içtiğin çay, karşındaki insan… evet hepsi de bu elementlerden oluşmaktadır. daha da geniş bir anlatımla; ispatlanmıştır ki, tüm evren aslında 92 elementten oluşmaktadır. (peki periyodik tabloda neden 118 element var, diye araştırmadan sorularla gelmeyin... üzerim)

    şimdi şu an yaşıyor ve hayatta isek, bunun en büyük sebebi aslında hidrojenin helyuma dönüşme süreci sayesinde. evet güneşten bahsediyorum. o muazzam büyüklüğüne ve muazzam derecedeki sıcaklığına ve dünyadaki tüm canlılara hayat kaynağı olmasına ve çekirdeğindeki ısının milyonlarca derece olmasına rağmen, aslında güneş son derece cılız ve küçük bir yıldızdır ve aslında an itibariyle sadece hidrojeni helyuma, yani en basit birinci elementten en basit ikinci elemente, dönüştürebilmektedir. öte yandan, dünyada bulunan 92 adet elementi üretebilmek için bundan çok çok daha fazla bir sıcaklık ve daha büyük ebatlara sahip olmak gerekir. bu muazzam sıcaklık ancak muazzam büyüklükteki bir dev yıldızın çekirdeğinde ve ölüm anında oluşur. yani ölen her dev yıldızın çekirdeği içinde aslında dünyadaki örneklerini gördüğümüz elementler oluşmaktadır…fakat bunlar için daha yüksek dereceler gerekir: mesela, altıncı element olan karbonun ve sekizinci element olan oksijenin üretilebilmesi için, ölmek üzere olan yıldızın çekirdeğindeki ısının 100 milyon derece sıcaklığa ulaşması gerekir.

    ------------ gelişme------------

    ortalama bir yıldızın ölümü sonucunda sadece ilk 26 element ortaya çıkar, ki demir bunların en sonuncusudur. yıldızın ölüm sürecinde helyum üretimiyle başlayan ve milyonlarca yıl devam eden süreç, yıldızın ölümüne doğru ısısının iyice artmasına ve yeni oluşan elementlerin ise daha çabuk bir sürede oluşmasına sebebiyet verir. mesela 2 nolu helyum üretimi milyonlarca yıl sürerken, 26 nolu element olan demir’in üretimi sadece birkaç saniye sürmektedir.

    etrafımızda bu derece büyük yıldız patlamaları (supernovalar) olmadığı için, diğer elementler yer yüzünde çok az bulunmaktadır. altın neden bu kadar pahalı? işte tam da bu yüzden. mesela, dünyadaki tüm altın elementini saflaştırıp birleştirsek sadece 3 adet olimpik yüzme havuzunu doldurabiliriz. yani dünyadaki tüm altın rezervi aslında sadece o kadardır. yani diğer ağır elementlerin oluşması için güneşten en az 9 kat büyüklükte yıldızların ölmesi gerekmektedir. ayrıca bunun için çekirdekte milyarlarca derecelik ısı oluşumu gerekir.

    yani aslında, parmağında bileğinde boynunda altın yüzük-bileklik-kolye takan herkes aslında milyonlarca ışık yılı uzaklıkta ve milyarlarca yıl önce ölmüş olan bir yıldızın çekirdeğinden bir parçasını taşıyor.

    işin tuhaf tarafı, bir gün her yer altın olabilir. zira bilim adamlarının incelemelerine gore bir supernova ufukta görünmektedir. böyle bir yıldız vardır ve bizden sadece 600 ışık yılı uzaklıktadır. bu yıldızın büyüklüğü hakkında bir fikir vermek gerekirse, güneşin tam 600 katı büyüklüğündedir: çapı güneş ile jüpiter gezegeni arasındaki tüm mesafe kadardır. böylesine muazzam büyüklükte olan bir yıldızın (bkz: betelgeuese)* “0saniye-10 milyon yıl” aralığındaki bir zaman diliminde ölümünün gerçekleşmesi beklenmektedir. bu yıldız öldüğünde, ölüm anında, günün ortasında ikinci bir güneş kadar parlayacaktır. patlama anı olan o kısacık anda, güneşin milyarlarca yıllık tarihi boyunca yaydığı enerjiden bile daha fazla enerji açığa çıkacaktır ve o ana kadar ürettiği tüm elementleri uzaya yayacaktır. böyle bir yıldız patladığında elementler ve ortasında çok minik bir yıldızdan oluşan bir nebula oluşturur. yani daha küçük bir yıldız ve ona bağlı gezegenler. bu cümle bir yerlerden tanıdık geldi mi? evet, 5 milyar yıl önce güneş ve çevresindeki gezegenler de aynen bu şekilde bir nebulada oluşmuştur. yani güneş aslında ondan çok çok daha büyük bir yıldızın ölümünden arta kalan bir minik yıldızdır.

    ------------ sonuç------------

    şimdi neden bu kadar detay verdim, aha işte yukarda okuduğun o ilk cümle yüzünden: bu nebulalarda sadece elementler değil, aynı zamanda elementlerin oluşturduğu su, methanol, formadehit gibi yaşamın kaynağı olan oksijen hidrojen ve karbonun başını çektiği çeşitli ve çok farklı kompleks moleküller de bulunmaktadır.

    peki bu kompleks molekülleri bir arada tutan yapıtaşları yani amino asitler, yani proteinler, nerden geldi ozaman?

    işte orası kesin değil, zira tam olarak ispatlanamadı. ama kesin olan bir şey var ki; dünyada çokça bulunan ve yaşının 5 milyar civarı olduğu hesaplanan pek çok meteorun içinde amino asitler bulunmuştur, yani molekülleri oluşturan asıl yapının da dünya dışından gelmiş olma olasılığı hayli yüksektir.

    (neredeyse 1 sene sonra gelen edit: bu da kesinleşiyor; kuyruklu yıldızda organik moleküller bulundu)

    peki burdan güneşle ilgili ne sonuç çıkarabiliriz? hani çocukken güneş olmazsa neler olurdu gibi konularla bazı öğretmenler bizi korkuturlardı ya, öyle bir şey yok. zira yıldızların ölümü süreci onbinlerce yıl sürer, ve güneş henüz bu aşamanın başında bile değildir, güneşin ölmesi için takribi 6 milyar yıl geçmesi gerekecektir. ama bir de şöyle bir gerçek var, hemen komşumuz olan andromeda galaksisi (2.5 milyon ışık yılı uzaklıktadır) içinde bulunduğumuz samanyolu’na hızla yaklaşmaktadır ve takriben 3 milyar yıl sonra her iki galaksi çarpışacaktır. yani güneşin ölmesinden çok önce başka sebeplerden dolayı gezegenimiz yok olacak.

    ayrıca ek bir not; içinde bulunduğumuz samanyolu galaksisi de aslında kendi çevresinde dönmektedir. fakat galaksi o kadar büyüktür ki ki, kendi çevresinde bir tam tur dönmesi tam 250 milyar yıl almaktadır. tüm insanlık tarihi boyunca bu turun binde 1inden bile çok daha azına tanık olabilmiş durumdayız.

    sonuç: bu evrende bir tozsun.

    ikinci not: periyodik cetvelde tek aklımda kalan; haydarpaşa lisesinin nalet kimyasıcı rabia cismi fırlattı. lisede kimyadan nefret eder ve gerçekten de sorardım, bu benim ilerde ne işime yarayacak diye. bunları öğrenince ‘hayat’a bakış açım değişmişti resmen.

    kaynak

    tamamlayıcı bilgi olarak ayrıca: (bkz: #44929740)

  • bir kere "doğru" kullanın gerçekten vazgeçemeyeceğiniz bir ürün. kendimi tampon elçisi olarak gördüğümden bugün küçük adet perileri hakkında yanlış bilinen pek çok konuda sız sözlük kadınlarını aydınlatmak istiyorum.
    1- bekaretinize zarar falan vermez, çünkü kızlık zarı en az 3 santimetreye kadar genişleyebilen birşey ki superplus kullanmadığınız sürece de sıkıntı yok. (tıpçıdan öğrendim)
    2- bazısı bir kere kullanmış ve bırakmış. nedeni rahat olmaması. bu, doğru yerleştirilmemesinden kaynaklı tamponun. itin itebildiğiniz kadar.
    3-toksik şok denen şey gerçekten çok ekstrem bir durum. kafama esince ki bu 2 saatte bir falan değil değiştiriyorum. hatta geceleri falan da kullanıyorum hiç başıma gelmedi, gelen de duymadım. toksik şok için içerde unutulması falan lazım.
    4-bazılarının zannettiği gibi bu bir tıpa değil. compact bir ped olarak düşünün ve dışarıya değil içeriye yerleştiriyosunuz. sonuç olarak vücuttan atılması gereken kan yine atılıyor ve bunun içinde saklanıyor.
    5-bazenleri sızıntı yapabiliyor tabi bir ped sızıntısıyla alakası yok, bunun için bir günlük pedle herşey halloluyor. aslında farklı şekillerde genişleyenleri yada "kanatlı" tamponlar var fakat türkiyede yok. o yüzden ob ve kotex dışında çok seçeneğiniz yok.
    6-evet pahalı. ama pedden daha ekonomik. benim gibi her tuvalet sonrası dolmuş olmasa bile değiştirenlerdenseniz kesinlikle daha ekonomik.
    7-sonuç olarak "ben oraya parmağımı sokamam ııııy" gibi bir argümanınız varsa, lütfen toplumun dayattığı bu tür şeylerin sadece hayatınızı zorlaştırdığını unutmayın. bu senin vücudun, ne istersen onu sokarsın.

  • yıl olmuş 2015, hala insanların giyimlerini etiketlerine göre yargılayan insanlar var. herkes istediğini istediği gibi istediği yaşta giyer aşın artık bunları ya...

  • doğrusunu yapan kız.
    lan ben erkek halimle bi kız bana bakınca; "lan acaba fermuar mı açık kaldı,
    amnk acep yüzüme tükenmez kalem mi bulaştı, yoksa pantalonun ortası mı yırtık,
    ölüyom mu lan acaba diye şüpheye düşüyom, o kız napsın.

    not: tipsizlikten walking dead'de makyajsız oynarım evet.

  • deniz mili niçin 1852 metredir? nedir bu deniz mili? kara mili ile olan farkı ney? biliyorum hepiniz bi ara merak ettiniz ama açıp bakmaya üşendiniz dimi köftehorlar? kısaca deniz mili, dünya çevresindeki meridyenin bir dakikalık kısmına denk geliyor. meridyenin 360 derece olduğunu ve her derecenin içinde 60 dakika olduğunu düşünürsek, bir deniz mili dünyanın çevresinin 1/21,600’ü demektir. buradan hesap ile bir deniz mili 1852 metreye karşılık gelir. saatte 1 deniz miline eşit hız birimine ise (bkz: knot) adı verilir.
    deniz mili’nin avantajı burada ortaya çıkıyor. boylam derecelerinin her biri kendi içinde 60 boylam dakikasına ayrılıyor. işte bir boylam dakikasının ekvator da uzunluğu tam 1 deniz mili.

    bu boylam derecelerini ve dakikalarını tüm deniz haritalarında görebilirsiniz. kaptanın yapması gereken 1 dakikayı pergeline taşımak. madem ekvatorda 1 boylam dakikası 1 deniz mili’ne denk geliyor, pergelle mesafeleri mil cinsinden belirlemek mümkün. yani denizciler için deniz mili kilometreden çok daha kullanışlı.

    karacılar olaya yabancı kalmasın diye deniz mili’ni kilometreye çevirmenin kolay bir yolu bulunmuş. deniz mili’ni 2 ile çarpın %10’unu eksiltin.

    örneğin: 50mil×2=100 -->100-10=90

    yani bu pratik hesabımızda gördüğümüz gibi 50 deniz mili 90 km ediyor.

    demek ki deniz mili dünya’nın çevresiyle ilgili bir ölçü.

  • cinsellik, penisin vajinaya girişinin çok üstünde ve ötesinde bir alandır. görüntüde iki beden birbiriyle sevişir ama derinde zihinler, geçmişler, tabular, sosyal kabuller karşılaşır birbiriyle. bu nedenle cinsel sorunlarda genelleme yaparak neden şudur demek pek gerçekçi değil.

    11 yıldır cinsel terapi ile ilgileniyorum. burada bahsedeceğim dinamikler, cinsel sorunlara dair sık işittiğim mevzularla ilgili olacak ama evlilikte seksin bitmesinin bunların dışında birçok farklı nedeninin olabileceği okurken akılda tutulmalı.

    cinsel tabular, her iki cinsiyetin zihninde de çok güçlü ve derinden etkili bir nehir gibi akar. bu tabuların ilişkiler üzerine, evlilik üzerine çok çeşitli ve önemli etkileri olur. örneğin kadınların cinsel arzusu azdır, kadınlar cinsellik talep etmez şeklindeki tabu. bunun etkisi ile kadın talep etmemesi gerektiğini düşünüyor ve cinselliği başlatma erkeğe kalıyor. bunun uzun vadede sonucu bir asimetri oluyor. birinden süreğen olarak bir şey talep etmek ya da birinin süreğen olarak sizden bir şey talep etmesi o şeye dair bir isteksizlikle sonuçlanır. bu asimetri zaman içinde cinsel etkileşimi olumsuz etkiler. bu nedenle eşlerin cinselliği karşılıklı talep etmesi ve asimetri gelişmemesi önemli.
    (bu tabunun erkeklerce benimsenmesi de sıktır. kadının cinselliği başlatması durumunda, erkeğin tabuları yüzünden hafifmeşrep olarak algılandığı haller de nadir değildir bu arada)

    aklıma gelen ikinci sık neden psikodinamik etmenlere bağlı cinsel isteksizlik. yıllar önce fatih akın'ın bir filminde* bir sahne izlemiştim, adamlar bir masada oturmuş sohbet ederken seks konusu açılıyor ve birisi evlilikte seks lafı açılınca şöyle diyor, "insan karısını, çocuklarının anasını ..... mi?"
    bu cümle, bu sorunun iyi bir özeti aslında. çocukken karşı cins ebeveyne karşı duyulan ödipal arzu sonucu gelişen içsel çatışma, rakip olarak baş edilemeyen hemcins ebeveyn ile özdeşim kurarak çözümlenir. bu çatışmanın izleri ruhsal yapıda önemli bir yer tutar. çocuklarının annesi/babası olarak tanımladığı bir eş, anne/baba imgesi ile özdeşleştirilmiş bir yan barındırır. insana dair en güçlü tabulardan birisi olan ensest tabusu anne ya da baba olarak algılanan bir eşle sevişmeye mâni olur.

    çocuk sonrası dönemde eşler, özellikle anneler, bebeğin yoğun ruhsal, duygusal ve zihinsel yatırım ihtiyacı olan o ilk dönemde ebeveynlik konusunda yoğun bir odaklanma yaşarlar. bu evrimsel ve biyolojik zemini çok güçlü bir yaşantıdır. ancak bu içsel yatırımın zaman içinde dengelenmesi ve anne/baba dışındaki rollere tekrar angaje olunması hem ebeveynin kendi ruhsal süreçleri için hem de çocuğun ayrılma bireyleşmesi açısından önemlidir.

    bu süreçte yaşanan sıkıntılar ya da ilişkideki roller arasındaki asimetri, ödipal arzular ve ensest tabusu üzerinden cinsel isteksizliğe ve evlilikte seksin bitmesine neden olabilir.

    günlük yaşama ve ilişkinin duygusal boyutuna dair yükler de cinselliği olumsuz etkiler. ama bunların hiçbiri evliliğe özgü değildir aslında. uzun süreli ilişkilerde bu tip handikaplar yaşanması çok şaşırtıcı değil. ancak bunların uzun süreli ilişkilerde seksi bitireceği düşüncesi yanlış. eğer cinselliği önemsiyor ve bununla ilgili bir tefekkür içine giriyorsanız bu sorunlar kronik hale gelmeden ya çiftin gayreti ile ya da profesyonel destekle çözülebiliyor.

    peki çözülmezse?

    elbette herkesin evlilikten beklentisi farklı ama cinselliğin çiftin yakınlığı için en önemli faktör olduğunu unutmamak gerekir. seks olmadan evlilik sürdürmek duygusal alana ve hayatın rutinine de mutlaka olumsuz etkiler yapacaktır.

    hastalarıma hep söylerim, iyi bir ilişki masa gibidir ve dört bacağı vardır: sevgi, saygı, güven ve cinsellik.
    tek bacağı olmayan masanın taşıyacağı her yük onu devrilmeye iter. dört bacağı da sağlam olan masa ise edip cansever'in masası gibidir; anahtarları, çiçekleri,
    sütü, yumurtayı, pencereden gelen ışığı, bisiklet sesini, çıkrık sesini, ekmeğin havanın yumuşaklığını, eşlerin aklında olup bitenleri ve hayatta yapmak istediklerini taşıyacak kadar güçlüdür.

  • bu acıya birinci taraftan şahidim. abim öldüğünde annem 43 yaşındaydı. abimin cenazesinden 1 hafta sonra işine döndü, 1 ay sonra ev taşıdık, 3 ay sonra tatil yaptık. annemin yaşamaya çalışmasını gözünden görüyordum. öyle bir acı ki bu kendini bir pençelerine bıraksa bir daha toplanmaz korkusu vardı kadının gözlerinde. bizim için yaşamayı seçti. annem bir hafta sonra işine dönerken böyle densizler yine eleştirmişti, annem cevap olarak da 'ben şimdi dönerim dönmem, dönmezsem ne değişecek ki, en azından bir işe yarıyorum' demişti. kendisi sınıf öğretmenidir. hayatınızda en fazla kırılan kemiğin acısını yaşamışsınız, sizin ne haddinize nasıl acı yaşanır öğretmek?