ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
firavunu sevmeyebilirsin ama saygı duyacaksın
-
ılık bir ibraninin sözüdür.
musa'ya epey çıkışmıştı: ''tamam firavunu sevmeyebilirsin, nefret de edebilirsin ama saygı duyacaksın kardeşim. adam bu ülkenin kralı. hainliğin lüzumu yok.''
şimdi o ibrani'yi değil, musa'yı hatırlıyoruz.
eşi kaçan gencin canına kıyması
-
dünya hassas kalpler için türkiyedir.
6 yaşındaki çocuğunu kuran kursuna gönderen millet
-
ailem beni göndermişti. iyi ki de göndermişler. şimdi az buçuk dinin ne olduğunu öğrendikte taraklarda bezimiz kalmadı. yaa allah korusun öğrenemeseydik şimdi bilmediğim dinin vecibelerini yerine getirmeye çalışıyordum. verilmiş sadakam varmış amk.
gitme
-
seni seviyorumdan bile güzel bir söz. çünkü kimse kimseye laf olsun diye gitme demez
linkleri görebilmek için üye olmalısınız
-
"bu siteden hemen cikabilirsiniz tesekkurler" olarak algiliyorum ben bunu ve memnuniyetle cikip gidiyorum.
eski türklerin anket sorularına cevapları
-
- hiç ummadığınız anda tanımadığınız bi kadın size çiçek verse ne yaparsınız ?
- kadın ney ?
- avrat yani..
- oğul veririm ona... tohum ekerim...
leo dicaprio'nun mekandan 20 kadınla ayrılması
-
(bkz: işte şimdi oscar'ı hakettin)
game of thrones
-
üstad aemon'u, diyetlerin efendisi karbonhidrat ve gezen tavukların düşmanı canan karatay mı oynuyor. yoksa sadece bana mı öyle geliyor.
(bkz: canan karatay)
nilhan osmanoğlu'nun galatasaray adası'nı istemesi
-
yakında valizini toplar, topkapı sarayı'na gidip "artık burada kalacam derhal burayı terk edin" der.
deli ibrahim'in genleri buna taşınmış.
bize sorgusuz biat eden cahil gençlik lazım değil
-
kendi kitlesine sarmış olan birey açıklaması. cehape'lilerden sıkıldı herhalde.
neyse efendim, kendisini destekleyen cahil gençler düşünsün.
sevgili aramayan yalnız insan
-
bunlardan biri de benim. bu zamana kadar bırak bir ilişkiyi, bir girişimim bile olmadı bunun için. duyunca, uzaylıymışım gibi bakan oluyor tabii, evet. el ele tutuşmak, biri tarafından sevilmek, öpüşmek nasıl hislerdir hiç bilmem. zaten arayacak bir çevrem de yok. sosyal bir tip olmadığım için hayatımda kemikleşmiş 3-4 kişi dışında haberleştiğim kimse de yok.
aylık sms hakkım 5000. ay sonunda 4990'u boşa gidiyor zaten. dakika desen 500 dakika. bunun da kafadan 450 dakikası boşa gidiyor.
insan tabii bazen imrenmiyor değil sokakta gördüğü mutlu çiftlere. ama fena halde kanıksadım da bu durumu ve bazen akla gelmesi dışında aslında şikayetçi de değilim.
sinemaya sürekli yalnız gitmek, film seçiminde serbest olmak. kafede oturup tek başıma kahve yudumlarken kitap okumak. sokakta, kulakta kulaklık, aylak aylak dolaşmak, telefonu istediğim saatte kapatabilmek, hesap vermemek, telefonda sürekli mesajlaşmak zorunda olmamak (ki mesaj atmaktan nefret ederim). yani bunlar benim için rutin şeyler ve hayatıma bir girdiğinde nasıl ayak uydurabileceğime, nasıl davranacağıma dair hiç fikrim yok. çok yabancı bir duygu yani bana.
bir de kişisel sorunlar, aile ile olan problemlerden dolayı da soğuyor insan. hani, zaten mutsuzum, bir de hayatıma girecek insanı niye mutsuz edeyim? diye düşünüyorum. açıkcası gelecek için evlilik fikri de yok kafamda. ''ben de yalnız olayım, ne olur?'' diye koyveriyorum. bu düşüncelerden beni uzaklaştıran, soğutan çok şey oldu.
böyle gelmiş böyle gider hesabı. okuduğum kitapların, izlediğim filmlerin, yani sahip olduğum küçük şeylerin tadını çıkarmaya çalışıyorum, kıymetini biliyorum. böyleyken böyle sözlük.
özetle; (bkz: bilemiyorum altan, bilemiyorum)
6 yıl sonra gelen edit: şimdi son oylananlarda geldi karşıma, unutmuşum. editleyeyim dedim, durum hala aynı, saldım ben de haha*