7 entry daha
  • ben sana bok demem,
    boklar duyar ar eder.
    bir zerren düşse boka,
    onu da mundar eder.

    tanrı senin hamurunu
    necasetle yoğurmuş,
    anan seni sıcariken
    yanlışlıkla doğurmuş.
  • açılın ben edebiyat öğretmeniyim, maalesef tespit doğru.
    örneğin roman bir 19. yy sanatıdır derler, doğru.
    her çağın bir ruhu var ve bugün roman da şiir de ölüm döşeğinde.

    ortaçağ'da bir adamın ömrü boyunca maruz kaldığı toplam veri (gördüğü insan sayısı, yaşadığı olaylar, elektriksiz geceler, gördüğü ağaçlar, kuşlar hesaba katılınca) bir kaç yüz megabayt düzeyindeyken, bugün altmış yaşındaki annem aylık 10gb veri tüketiyor.
    bugünü tanımlayan tek kelime hız olmalı…

    daha ikinci saniyesinde bizi yeterince eğlendirmeyeceğine karar verip diğer videoya geçtiğimiz reels döneminin hızına alışmış, bir parça endorfin, bir gıdım komik video, bi tane daha kedi videosu için telefonunu tuvalete götüren hızlıtüketeninsan tabii ki şiir okuyamaz.

    e zaten şiir hiçbir zaman ortalama insanın uğraşı da olmamıştır.
    ismet özel bir programında “ben aynaların insanları göstediğine inanmıyorum, o nesneleri gösterebilir, insanların diğer insanlara nasıl göründüğünü de gösterebilir ama insanı gösteremez”, diyor. şair böyle bir adamdır işte. ortalama insan bu cümleleri aptalca bulacaktır. bu dün de böyleydi.

    gregor samsa edit: en ufak bir küstahlaşma fırsatını asla es geçmiyor, her sike bir kusur buluyorsunuz ya. olm bir edebiyat öğretmeni yazım ile yazın arasındaki farkı bilmeyebilir mi sence? yanlış yazılmış ben de bi'şey demedim, moderasyon düzeltir birazdan.
  • sevda en güzel şiirlerle anlatılır bence...anlatan şiir de anlamlı olmalı tabii ki...
  • şairlerin ve fizikçilerin insanüstü varlıklar olduğuna inandığımdan mütevellit - mütevellit kelimesinin burda geçme sebebi kelimeyi çok sevdiğimden- katılamacağım önermedir.

    bu arkadaşın üzerine biraz şiir atalım.

    selini üstüme çektin önce
    camdan bir mektup dolabının
    üstüste sayısız koridorunu yüzüme yakın
    başını duvara değdirmiş bir benzetişle
    josef k benzeri bir bakışındı
    ya da konuşmayı kesip aman sen
    öyle bir gittin ki benimle

    piknik seni bana verdi önce
    gelişen güneş yalnızlıktan bir göze
    eski ellerin
    ve çağlarınla bir şeye uzanmış etin
    ve hançerinle zamana saf durmuş
    son gidişindir bu.

    (bkz: sevmek de yorulur)
  • mimari de gereksiz, resim sanatı da. nasıl olsa fotoğraf makinesi var.
  • şiir, günümüzde gereksiz görülmekle beraber eskiden ne kadar büyük bir öneme sahip olduklarını hatırlatırım.
    en saf insani duygularımızı şiirlerle, mektuplarla dile getirirdik. ilkokulda sıra arkadaşıma bile küstüğümde mektup yazardım. platonik aşklarıma akrostiş şiirler falan.. :)
    duyguların dışa vurumu böyleydi yakın zamana kadar..

    o insani duygularımızı kaybettiğimizden ötürü şiir de anlamsızlaşmıştır. her şeyi tüketmeye odaklı bir dönemdeyiz. eskiden aşklar için emek edilir, sabredilir, gözden sakınılır, uzun süreli kavuşamama sebebiyle bir nevi sınavdan geçerdi.
    şimdi ise..
    neyse biliyoruz işte
    neyin ne olduğunu.
  • düz yazı ile sayfalarca yazarak anlatılamayan duyguyu şiir ile iki satırda anlatılır.

    ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
    bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?

    pervane olan kendini gizler mi alevden?
    sen istedin ondan, bu gönül zorla tutuştu.
  • şiir bana hep çok kişisel gelmiştir. şairinin özelidir, iç dünyasının özüdür, sırrıdır gibi gelir. yıllarca da bu his ile uzak durdum şiirlerden. özellikle alıp elime şiir okuyamam.

    elbette ifadesi güçlü, duygusu yoğun, hissiyatı yıkıcı şiirler var. yinede hiçbirine empati duyamam, şairini övebilirim ama şiirine tanık olamam. her bir kelimesi şairinin kendisine ve ona bu yazdıran katiline ithafendir. kendime hiçbir şiirde yer bulamam.

    ancak şaşırabilirim; içinden yükselen, artık susturamadıgı duygularını nasıl da dökmüş dizelerine diye. nasıl da anlatmış bize tıpkı yaşadığı gibi yaşatarak diye.

    buyrun;
    https://youtu.be/eg24n-zir-e?si=dr80r2l6r2_ige0b
  • nedense ben de nesirciyim. arada nazım, can yücel falan okurum ama aklımda her nazım okuyuşumda acaba nazım nesir yazsaydı bu alanda ne kadar iyi olabilirdi sorusu belirir. şiiri seven de var elbette ben şiir boştur demiyorum ama benlik değil. hatta böyle sürekli ağzında mısralar dolaşan romantikler de pek çekici gelmez bana.

    ama bazı şiirler de var en umutsuz olduğum anda, en mutlu olduğum anda, yalnız hissettiğim anda dilimden dökülür. kendimi onlara sığınmış bulurum.

    bir dönem pazarları da çalışmak zorunda olduğum bir dönem, mutsuzluktan da ölecek gibi hissettiğim bir dönem, her pazara onunla başladığım o güzel şiiri pazarın ilk dakikalarında bırakayım buraya.

    bugün pazar.
    bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
    ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
    bu kadar benden uzak
    bu kadar mavi
    bu kadar geniş olduğuna şaşarak
    kımıldamadan durdum.
    sonra saygıyla toprağa oturdum,
    dayadım sırtımı duvara.
    bu anda ne düşmek dalgalara,
    bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
    toprak, güneş ve ben...
    bahtiyarım...

    hatta bir de bardağı var, 2014'ten beri her mutsuz anımda yanımda olan.

    görsel

    yani şiir boş beleş bir şey değildir ama her zaman hayatımda olmak için de fazla sıkıcı galiba.
41 entry daha
hesabın var mı? giriş yap