yanıtlar 3
1 yanıt daha
  • oraya taşınan bir arkadaşımdan öğrendiğim kadarıyla toronto da kiralar ve yaşam maliyetleri çok fazlaymış. bu nedenle vancouver'ı tercih etmişler. yaşam maliyeti olarak daha uygun olduğunu söylemişti
  • iki sene vancouver, bc’de yaşadık. ben misafir akademisyenlik yaptım, eşim de mba’i olmasına rağmen markette kasiyerlik yaptı; keza 1+1 yıl olarak gittiğimiz için hiç kimse ihtimalen bir, en iyi koşulda ikimyıl çalışacak kimseyi işe almak istemedi.

    7 sene abd’de (hem yl ve doktora öğrenciliği hem de akademisyenlik yaptığım için) diyar diyar gezip, new york, philadelphia ve tucson’da yaşamış birisi olarak, vancouver’ın iki, size bağlı olarak üç konu haricinde yer yüzündeki cennet olduğunu açık bir şekilde söyleyebilirim.

    öncelikle iklimi gayet ılıman. türkiye’de nerede yaşadınız veya yurtdışında nerelerde yaşadınız bilmiyorum; ancak new york’a göre 10, ankara’ya göre 2-3 kat daha sıcak. kışın hava sıcaklığı belki birkaç gün sıfırın altına iner. bir yılımızda en düşük sıcaklık 4 derece olmuştu, o derece.

    insanları inanılmaz kibar. eşimle yağmurda kalınca, iki yaşlı ama kalantor olduğu her halinden belli adam gelip, şemsiyelerini bize tutmuşlardı. bir binaya yürüyorsunuz diyelim, bir kişi de o binadan çıkıyor. aranızda 50-100 metre dahi olsa o kapıyı tutar.

    ırkçılık ve ayrımcılık kesinlikle yoktur.

    doğası cennet gibidir. 500
    yaşın üzerinde, içini oysanız masa konacak genişlikte (tabii ki böyle bir öküzlük yapılmaz da, teşbih amaçlı söyledim) ağaçlar resmen gökyüzüne uzanır. her keyfe göre bir aktivite vardır. kano yapabilir, balık tutabilir, normal plaj veya çıplaklar kampında yüzebilir, kumar oynayabilir (oynayacaksanız $50-$100 gibi ufak meblağları aşmayın), bir bir buçuk saatte dünyanın en gözde kayak merkezlerinden birine gidip, iki dağın arasında zipline yapabilir, snowmobil kullanabilir, kayak/snowboard yapabilir, ateş başında baileys’li sıcak çikolata içip smores yiyebilir, ice fishing yapabilir, yine şehire inip (yanlış hatırlamıyorsam) dünyanın en uzun asma köprüsünden geçip, yüzlerce yıllık ağaçların üzerine kurulmuş mekanizmada yürüyebilir, dağa tırmanabilir, stanley park’ta yürüyüş yapıp orada hiç tanımadığınız kişilerle çeşitli oyunlar (frisbee, voleybol, vs.) oynayabilirsiniz.)

    gemi turu ile adaya geçerken 20-25 metre uzunluğundaki balinaları görüp, televizyonda gördüğünüz ile ilgisi olmayan, görmeden algılayamayacağın hayvanları ağzı açık izleyebilirsiniz. stanley parkın oradaki akvaryuma gidip penguenlerle oyun oynayabilirsiniz.

    kısacası hemen her şey 10 üzerinden 11’dir.

    peki eksi noktaları neler?

    1. hava 10 ay boyunca kapalıdır. güneş bu 10 ay içinde toplam 10 gün belki gözükür. 365 günün 300’ünde yağmur yağar. sis o derece yoğundur ki, karşı binanızı göremezsiniz.

    2. sağlık sistemi berbattır. türkiye’ye kıyasla dahi berbattır. doktorunuz önemli bir hastalığın olup olmadığını görmek için bir mr randevusu talep eder, hastane 12 ay sonraya gün verir. doktor arayıp çok önemli olduğunu sizin yanınızda anlatır, ona rağmen verdikleri en erken tarih 9 ay olur. abd’de aynı gün yapamazlar ve de ertesi güne sarkarsa on kez özür dilerler. uzman doktor randevusu bazı alanlarda bir ay gibi “kısa” bir sürede gelse de, bazı durumlarda 6 ay sonraya verirler. üstelik cidden çok acil bir durum varken. bunun üzerine aile hekiminiz sizi acile sevk eder. sırf endoskopi yapılsın diye olmayan semptom yazar.

    3. sigara içmek dairenizin içinde ve balkonunuzda dahi yasaktır. buna karşılık, size sigara dumanından rahatsız oluyorum diyen pezevenklerin hepsi snoop dog’la yarışmaya girmişcesine ot içerler. üstelik de hem dairelerinin içinde hem de balkonlarında. otu geçtim, günün birinde deliye benzer bir tip, “yapma be adamım, sigara içecek kadar salak olamazsın. resmen kendini zehirliyorsun. vb” bir nutuk attı. o sırada baktım bir alet çıkardı ve yaktı. bana 5 dakika boyunca ciddi ciddi sigara konusunda nutuk çeken herif meth içmeye başladı yanımda. polisle aramızda 20 metre yok, adamdaki rahatlığa bak. normalde başka bir otobüse binecektim, adama bu senin otobüsün mü diye sordum, hayır deyince hemen o otobüse bindim. sırf adamdan uzaklaşayım diye.