• 2019 yapımı ken loach filmi.

    i, daniel blake ile aynı izlekten giderek çalışanların yoksunluk içindeki yaşamlarına odaklanmakta. sıfır süreli sözleşme ile çalışmak zorunda kalmış iki çocuklu bir ailenin, işverenlerle ve devletle olan mücadelesi anlatılıyor. yine anlatılan senin hikayen.

    film, cannes film festivali'nde övgüyle karşılanmış ve eleştirmenlerden yıldızları toplamaya başlamış. hatta bazı eleştirmenler, konunun sunuluş şekliyle önceki filmden daha iyi olduğunu söylüyor. merakla bekliyoruz.
  • "internetten alışveriş çağında kurye olmak" şeklinde konusu özetlenebilecek yeni ken loach filmi.

    yönetmen, cannes'da verdiği her röportajda, filmi üç yıl önce yaptıklarının yani filmde ele aldıkları sorunun daha da kötüleştiğinin altını çizmiş.

    kısaca, yine sinema çıkışı bunalımdan bunalıma koşacağımız bir film daha izletecek bizlere.

    filmin yayınlanan videosu
  • filmin türkiye vizyon tarihi -şimdilik- 22 kasım 2019 olarak belirlendi.

    imdb
  • yönetmenlik koltuğunda ken loach'un oturduğu 2019 yapımı film.

    film dünya prömiyerini bu sene gerçekleştirilen 72. cannes film festivali'nde yapmıştı.

    en son 2016'da i daniel blake filmini izlediğimiz loach aynı şehirde, newcastle'da
    sözleşmeli çalışanların sıkıntılarından yola çıkıyor ve yine gözyaşlarımızı zorlayacak acı-tatlı bir dramı beyazperdeye aktarıyor. "işçi sınıfının yönetmeni" olarak birçok başyapıta imza atan ken loach, bu kez iki çocuklu bir aileye odaklanıyor. filmde, telefon app'leri çağında kendi kamyonetini almak isteyen ricky'nin bu hamlesi, evlere bakıcılığa giden eşi abby'nin düzenli çalışma hayatını sekteye uğratıyor. loach'un uzun yıllardır birlikte çalıştığı paul laverty'nin senaryosunu yazdığı film, mayıs ayında cannes film festivali'nde altın palmiye için yarıştı.

    filin afişi
  • filmekimi 2019 ile görücüye çıkacak olan ken loach filmi.
  • edit: koskoca bir postacı duyarı. en azından bunlar gerçekten müşteriye ulaşamayanlardan.*

    uzunca bir labour party propagandası gibi film. haksız sayılmaz, emekçinin zor geçim şartlarından bahsediyor.

    asıl değinmek istediğimse burdakine yakın geçim sıkıntıları, aile problemleri dünya’nın hemen her yerinde vuku bulmakta. aç kalma, evsiz kalma (kirayı karşılayamamak) gibi dertlerle mücadele eden bir ailenin hikayesi.

    8/10

    --- spoiler ---

    karı, koca optime edilememiş çalışma şartlarından dolayı günde 12 saatten fazla çalışmakta; çocuklardan büyük olanı ise ergenliğinde bir oğlan, küçük olanı ise ailevi problemlerden en ağır şekilde etkilebilecek yaşlarda bir kız.

    yoğun bir anlatımı olan yapım izleyiciyi üzmüyor da sevindirmiyor da. sadece hayatın gerçeklerini aktarıyor, bunu yaparken de bir maraton koşarcasına yoruyor izleyeni. umudu kırıyor, işleyen düzen her zaman aynı kalacak korkusu veriyor. bir yıl dayansam yeter... altı ay sonra her şey eskisi gibi olacak... sonra yeni bir süreç yine yaşanılan zorluklar, ve artık yaşlanıp çökmek.

    filmdeki yaşlılardan, acizlerden bir farkımız kalmayacak ve bu noktaya doğru hayatımızı harcayarak ilerliyoruz. belki de asıl vurgulamak istediği nokta tam da buydu.

    --- spoiler ---
  • ken loachın kendi filmlerinden copy paste yaptığı derleme 6.5/10
  • yine insanların burun kıvırdığı gerçekleri yüze çarpan bir ken loach filmi. aynı şeyler i, daniel blake için de geçerliydi. ingilizler gururlarına yediremediklerinden bu yolu seçerken özellikle türkiye'de yaşayanların filme "duygu sömürüsü" olarak yaklaşması acınası bir durum.

    hanımefendiler, beyefendiler ve sevgili çocuklar!
    ingiltere maalesef londra'dan müteşekkil değil. milton keynes'in kuzeyine çıkınca akla hayale gelmeyecek garibanlık hikayeleri bulabilirsiniz. insanların bu filmlerde gösterilenden bin beteri şartlarda yaşamaya çalıştıklarına tanık olabilirsiniz. bunlar hayatın tam olarak kendisi beyler ve bayanlar. yüce imparatorluğun, üzerinde güneş batmayan toprakların geldiği nokta işte tam da bu.

    işsizlik kontrolü kaybetmiş şekilde artıyor ve gün geçtikçe de durum kötüleşiyor. nhs'nin hali içler acısı, 20 sene önceki ssk'dan bin beter. uzman doktoru geçtim, gp yüzünüze bakarsa şanslısınız. nüfus patlamış durumda, suç birkaç tekinsiz şehirden çıkıp bütün ülkeye sirayet etmiş. ingiltere yavaş yavaş ölüyor ve paramparça oluyor. ve yavuz turgul, mahsun kırmızıgül, çağan ırmak gibilerin ilah olduğu yerde çıkmış duygu sömürüsü diyorsunuz.

    bu film gerçeklerden başka bir şey sunmuyor. üzgünüm size ulaşamadık (pun intended).
  • iç kıyan, yürek darlayan toplumsal gerçekçi bir film.

    çok yalın bir şekilde kapitalist düzende insan hayatının nasıl değersizleştiğini gösteriyor. iyi bir hayat yaşamak için çalışıp borçlara girdiğimizi, sonra bu borçları ödemek için daha da çok çalışmak zorunda kalışımızı ve insanlıktan çıkışımızı gözler önüne seriyor.

    annesi babası çalışan, mesaiye kaldığı için onu görmeden geçirdiği geceler olan çocuklara dokunur bu film. ya da "6 ay sonra borcumuz bitiyor, elimiz rahata çıkar", hangi ailede söylememiştir bu söz? o 6 ay ise hiç gelmez...

    o yüzden gerçekleri görmek yoruyor. ve ebeveynlerin ardından bu çarkın içine girmek üzere olanın kendin olduğunu görmek de korkutuyor.

    özetle psikolojiniz kaldırırsa izleyin.
  • rahatsız edici derecede gerçekçi bir film.

    dün gece izledim; yorgunluk filan derken çok da içine giremedim aslında filmin ama vasat oyunculukları ve burada ağlayacaksın diye dikte eden sahneleri saymazsak güzel film.

    tamamen kişisel sebeplerle olmakla beraber film beni iki konuda çok iyi yakaladı.
    1) isyankar ergen. çocuğun içinde bulunduğu durumla çok bağ kurabildim; graffiti meselesi ve polise yakalanıp babasını düşürdüğü durum beni derinden yakaladı.
    2) adamın üzerindeki iş baskısı. bu baskının direkt sebebi olan bir şirkette iyi bir maaşla ve çok iyi bir work-life balance ile çalışıyor olmam; "vasıfsız" işçi sömürüsünün sadece milyarderler seviyesinde değil iki üç sosyoekonomik basamakta bile gözlemlenebilir olduğunu bana tekrar hatırlattı.
78 entry daha
hesabın var mı? giriş yap